top of page

Petrol Oluşumu

Evrende İlk Karbon :

Bugün fizikçiler arasındaki yaygın kanı, evrendeki karbonun büyük oranda yıldızların merkezinde meydana gelen çekirdek tepkimeleriyle oluştuğudur. Bu süreç özetle şu şekilde gerçekleşir: Her biri iki proton ve iki nötrondan oluşan üç alfa parçacığı (helyum atomu çekirdeği) bir araya gelerek kaynaşır ve ortaya altı proton ve altı nötrondan oluşan karbon atomu çekirdekleri çıkar. Bu süreç çok nadir gerçekleşir. Çünkü ilk olarak üç alfa parçacığının bir araya gelerek kaynaşması ihtimali düşüktür. İkincisi, üç alfa parçacığı kaynaşsa bile ortaya çıkan yüksek enerjili karbon çekirdekleri kararsızdır. Büyük çoğunluğu kısa süre içinde yeniden parçalanır, sadece gama ışıması yaparak enerji kaybeden çekirdekler kararlı karbon atomlarına dönüşmeyi başarır. Tahminlere göre üçlü alfa süreciyle oluşan her 10.000 karbon atomu çekirdeğinin sadece dördü kararlı karbon atomlarına dönüşür.

Hampetrollerin özellikleri bulundukları yatakların jeolojik geçmişleriyle belirlenir. Louisiana ve Nijerya hampetrolleri birbirine benzer; her ikisi de benzer deniz kalıntılarından oluşmuşlardır. Uzak Doğu petrolleri genellikle vakslıdır, siyah veya kahve renklidir, düşük sülfürlüdür ve Merkezi Afrika petrollerine benzer; bunlar karasal depozitler esaslıdır. Orta Doğu petrollerinin vaks miktarı düşüktür, fakat sülfürü fazladır. Batı Avustralya petrolü hafif ve bal-renkli, Kuzey Denizi petrolü vakslı, yeşil-siyah renklidir. USA’daki petrollerin özellikleri, bölgelerin çok değişik jeolojik tarihleri nedeniyle çok çeşitlidir. En eski petrol-yatağı kayaçlarının yaşı 600 milyon yıldan daha fazla, en genç olanların ise 1 milyon yıl dolayındadır. Keşfedilen ve bulunan petrol yataklarının çoğu 10-270 milyon yaşındadır.

Petrol ve gaz yataklarının oluşmasındaki en kritik faktör, derinlikle artan yüzey altı sıcaklığıdır. Petrol hidrokarbonların oluşumu 150 °F’dan daha düşük sıcaklıklarda nadiren gerçekleşebildiği gibi, 500 °F dan yüksek sıcaklıklarda da oluşan hidrokarbonlar bozunarak karbonlaşır; ideal sıcaklık aralığı 225-350 dereceler arasıdır.

Ön kambriyum tabakası; Yeryüzünün oluşumundan (~4 milyar yıl önce), bilinen ilk çok hücreli organizmaların başladığı zamana ( 550 milyon yıl önce) kadar olan tabakalardır. Petrolün organik orijinli olduğu kabul edildiğinden bu tabakalara kadar sondaj yapılmaz.

Paleozoik ve Mezozoik zamanda (550-65 milyon yıl öncesi) yoğun ormanlar ve denizler, bitkiler ve hayvanlarla doldu. Zamanla ölenler veya yaşayanların bazıları kumla veya çamurla kaplanarak bozunmadan korundular ve böylece petrolün oluşum süreci başladı. Proses bazen çamurların kaymasıyla, kum tepeciklerinin yer değiştirmesiyle, bazen volkan infilaklarıyla, bazen meteorların yeryüzüyle çarpışarak büyük bulutlar ve tozlar fırlatmasıyla gerçekleşti. Çökelen bu tabakalar, üzerlerine eklenen yeni tabakalarla gittikçe artan basınçlar ve dolayısıyla yükselen sıcaklıklara maruz kaldı.

Yer kabuğu kayarken, oluşmaya başlayan bu tabakalar derine, daha derine itildi. Arzın merkezi, bilindiği gibi çok sıcaktır ve kayaçlar sıvılaşmış haldedir. Bütün bu koşullarda aktif halde olan bakterilerle binlerce yıl boyunca meydana gelen kimyasal reaksiyonlar, doğal gaz ve hampetrol bileşenlerini oluşturdu.

Paleozoik ve Mezozoik zamanda (550-65 milyon yıl öncesi) yoğun ormanlar ve denizler, bitkiler ve hayvanlarla doldu. Zamanla ölenler veya yaşayanların bazıları kumla veya çamurla kaplanarak bozunmadan korundular ve böylece petrolün oluşum süreci başladı. Proses bazen çamurların kaymasıyla, kum tepeciklerinin yer değiştirmesiyle, bazen volkan infilaklarıyla, bazen meteorların yeryüzüyle çarpışarak büyük bulutlar ve tozlar fırlatmasıyla gerçekleşti. Çökelen bu tabakalar, üzerlerine eklenen yeni tabakalarla gittikçe artan basınçlar ve dolayısıyla yükselen sıcaklıklara maruz kaldı.

Yer kabuğu kayarken, oluşmaya başlayan bu tabakalar derine, daha derine itildi. Arzın merkezi, bilindiği gibi çok sıcaktır ve kayaçlar sıvılaşmış haldedir. Bütün bu koşullarda aktif halde olan bakterilerle binlerce yıl boyunca meydana gelen kimyasal reaksiyonlar, doğal gaz ve hampetrol bileşenlerini oluşturdu.

Organik maddeler kum ve çamur altına gömüldü, basınç artarken petrol yakınlarındaki kayaçlara doğru aktı. Kayaçlar katı birer kütle gibi görünmesine karşın çok sayıda gözenekler (pore) içerir ve bazı kayaçların gözenekleri diğerlerinden daha çok ve daha büyüktür. Üç temel kayaç tipi vardır; volkanik, metamorfik (başkalaşım) ve çökelti (veya tortul) kayaçlar. Petrol daha çok çökelti kayaçları etrafında bulunur, ancak her çökelti kayacı petrol içermez. Organik maddenin sadece %2 si petrole dönüşür, ve sadece %0.5 kadarı elde geçirilebilir. Hidrokarbonlar sudan daha hafiftir ve bulunduğu poröz kayaçlardan, poröz olmayan (non-poröz) tabakalar (kapanlar) tarafından tutuluncaya kadar yukarıya doğru göçerler.

Konvensiyonal petrol ve gaz yatakları hem bulundukları yerler ve hem de zaman bakımından düzenli dağılım göstermezler. Büyük petrol ve gaz yatakları az sayıdaki basenlerde veya 20000 ft (6.1 km)’den daha az derin klasik petrol bölgelerinde yeralırlar. Bu düzenli olmayan dağılım tabakaların oluşma veya kırılma özellikleriyle bağıntılıdır.

Dünyada 600’den fazla basen ve alt-basen bulunduğu ve bunların büyük bir kısmının birkaç jeolojik bölgede toplandığı; olası hesaplamaları, orijinal petrol rezervlerinin %80 kadarının 10 bölgede toplandığını göstermektedir. Arabistan Platformu ve Zagros Kuşağı (Suudi Arabistan-İran-Irak) bilinen be keşfedilmiş olan en büyük rezervlere sahiptir.

Tüm jeolojik periyotlarda oluşmasına karşın, bilinen hidrokarbon yataklarına göre dünyadaki tüm rezervuarların %95’i altı jeolojik zaman aralığında oluşmuştur

Kaynak kayaçlar (hidrokarbonlar üreten, organik maddelerce zengin tabakalar), herhangi bir önemli petrol sisteminin ilk anahtarıdır. Kaynak kayaçlar çeşitli denizsel ve karasal jeolojik çökeltilerde birikir ve korunur.

Prekambriyan zamanından başlayarak oluşmuş olan bu çökellerin dünyadaki dağılımı incelendiğinde %90’ının altı jeolojik evreye ait olduğu görülür. İki Mezozoik evrenin (Üst Jurasik ve Orta Kretase), tanımlanmış tüm hidrokarbon rezervlerinin yarısından daha fazlasını içerdiği tahmin edilmektedir. Bu yaştaki kaynak kayaçlar dünyanın önemli petrol yataklarının bulunduğu Orta Doğu, Sibirya, Birleşik Devletler, Kuzey Denizi, Venezüella ve Meksika’da bulunmaktadır.

Petrolün Kökeni :
Petrolün inorganik mi yoksa organik esaslı mı olduğu, kökeninin ne tür maddeler veya bileşiklere dayandığıyla ilgili olarak 1800’lü yıllardan bu yana çeşitli görüşler ileri sürülmüş, araştırmalar ve deneyler yapılmış, teoriler üretilmiştir. Geçmişten günümüze kadar gelen bu tartışmalar, hala az sayıda da olsa karşıt görüşlerde olanlar bulunmasına rağmen, organik köken teorisinin kabul edilmesiyle sonlanmıştır. Aşağıda bu teorilerin kısa bir özeti verilmiştir.
İlk olarak Berthelot (1866) tarafından ortaya atılan ve Mendeleyev (1877 ve 1902) tarafından desteklenen bir teoriye göre petrol inorganik kökenlidir. Laboratuarda metan, asetilen ve benzol gibi maddeleri elde eden kimyagerler doğadaki petrolünde yeraltında kimyasal reaksiyonlar ve volkanik olaylarla oluştuğunu ileri sürmüşlerdir.

20. Yüzyılın başında bazı bilim adamları petrolün magmatik kökenli olduğunu ileri sürdüler. Mendeleyev’in teorisine göre mantodaki demir karbür yeraltına sızan sularla etkileşerek metan ve hidrokarbonları oluşturmaktadır.
Peyve (1956) ve Subbottin (1966) büyük ve derin faylardan çıkan hidrokarbon gazlarına dayanarak bu gazların mantodan çıkıp kabuk içerisinde depolandıklarını ve sıvı petrole dönüştüklerini ileri sürdüler. Bu durumda son derece derin sondajlar açarak sonsuz petrol kaynaklarına ulaşmak mümkün olacaktır; ancak petrol çoğunlukla çökel havzalarda bulunmaktadır. Ancak bazı bilimsel veriler inorganik köken teorisini geçersiz kılmaktadır; örneğin, petroldeki porfirin, piridin ve klorofil gibi maddeler inorganik yolla elde edilemez,
büyük molekül ağırlıklı hidrokarbonlar inorganik reaksiyonlarla oluşamaz, petrol bileşiklerinin polarize ışığı saptırma özelliği kuvars ve zinober dışında hiçbir inorganik maddede yoktur.

Petrol yataklarının çoğu magmatik faaliyet alanlarından uzakta ve çökel kayalar
içerisinde bulunmaktadır. Yerkabuğunun derinliklerine doğru petrol artmamakta,
aksine petrol genç örtü kayaları içerisinde daha yaygın olarak bulunmaktadır:
Sonuç olarak petrolün inorganik kökenli olduğu söylenemez.
Bazı araştırıcılar petrolün hem hayvansal hem de bitkisel kökenli (biyomas kökenli) olduğunu kabul etmektedirler; örneğin, balık ve diğer hayvan etlerinin distilasyonuyla petrol bileşenlerine benzer maddeler elde edilmektedir. Kömürden petrol elde edilmesi ve bataklıklardaki metan gazı nedeniyle petrolün karasal bitki kökenli olabileceği ileri sürülmüştür. Ancak petrol sahalarında genellikle kömür olmaması, kireçtaşlarında karasal bitkilerden türemiş petrol bulunmaması, linyitten türeyen zift ile petrol arasında kimyasal farklılıkların olması petrolün oluşumunda karasal bitkilerin önemli bir etkisi olmadığını göstermektedir. Denizsel bitkiler ile denizsel çökeller arasında kökensel bir ilişki kurulabilir. Bunların en önemlileri yosun ve diyatomlardır. Diyatomlar okyanuslar ve göllerin yüzeyinde (derinliği birkaç metre) yüzerler ve zamanla bazı hidrokarbon türleri üretirler. Bu süre boyunca, iskelet yapıları kuma benzeyen (silisyum bileşikleri içeren) çeşitli deniz canlılarının yiyeceği de olurlar. Her iki oluşum da fotosentezle kimyasal enerji depolar ve yüzme yeteneklerini artırırlar.

Yeraltı tabakalarında tortu veya birikintilerle karışık halde toplanan bu hammaddeler basınç, sıcaklık ve zaman parametrelerine bağlı olarak çok çeşitli ve karmaşık fiziksel, biyokimyasal ve kimyasal reaksiyonlarla transformasyona uğrarlar.

Petrol Oluşum Parametreleri :

Sıcaklık: Gömülme derinliği arttıkça oluşan en önemli olay sıcaklığın da artmasıdır. Sıcaklığın derinlikle artması "jeotermal gradient (yükselme)" olarak tanımlanır.

Dünya jeotermal gradient ortalaması 1 kilometre için 23.5 °C’dir. Bu değer litolojideki maddelerin ısıl iletkenlikleri ve yer altı sularının miktarları gibi etkenlere bağlı olarak bölgesel olarak farklılıklar gösterir.

Herhangi bir derinlikteki sıcaklık aşağıdaki eşitlikle bulunur.

Tf = Ts + (D x G)
Tf = oluşum sıcaklığı, °C, Ts = ortalama yıllık yüzey sıcaklığı, °C (“yüzey”, 3 metre

derinliği tanımlar), G = jeotermal gradient, D = derinlik, metre


Basınç: Oluşan petrolün yer değiştirmesinde, yani göç etmesinde basıncın önemi çok fazladır, ancak petrolün oluşumunda da basınç önemli bir parametredir. Derinlik arttıkça basınç da artar; örneğin, 580 metre derinlikteki basınç 40.4 kg/cm² (veya 575 psi) dir.
Zaman: Hidrokarbonlar yeryüzüne yakın derinliklerde kısmen kararlıdırlar, oysa moleküler dönüşümlerin tetiklenebilmesi için yeterli derecede yüksek sıcaklıklara ve zamana gereksinim vardı. Kabaca 100 milyon yıl boyunca organik maddelerdeki dönüşüm çok düşük seviyelerde kalır. Sıcaklığın 50 °C ye ulaştığı, yaklaşık 2200 metre derinliklerde kerojendeki atomik bağların kırılmaya başlamasıyla oksijen çıkışları, CO2 ve H2O meydana gelerek sülfür, nitrojen ve oksijen içeren yüksek molekül ağırlıklı, özellikle asfaltenler ve reçinelerden oluşan ilk petrol ürünleri ve organik maddelerin yapısına bağlı olarak gaz ürünler oluşmaya başlar.

Yüksek basınç altında kükürt gibi bazı mineralleri bir araya getiren çeşitli hidrokarbonlar tarafından meydana gelir. Milyonlarca yıl önce bitki ve hayvan ölülerinin, milyonlarca yıllık sürede yerkabuğu ve okyanus basıncı altında sıkışıp, kum, çamur tabakası ile kaplanıp, jelimsi bir kütleye dönüşümü ile oluşmuştur. 

Bu jelimsi tortu birikiminin bulunduğu derinlik, milyonlarca yıllık süreçte yerkabuğu hareketleri ile arttıkça, kütlenin üzerindeki  basınç da artmış ve başlangıcından çok daha ince bir tabakaya sıkışmasına neden olmuştur. 
Buna ek olarak dünyanın doğal ısısı, yoğun basınç altındaki bu kütle üzerine reaksiyona sebebiyet verecek etki doğurmuş ve zamanla da  jelin, bu günkü bilindik petrol formuna dönüşümüne sebebiyet vermiştir.

Bu gün, dünya üzerinde çıkartılan petrollerin hepsinin kalitesi arasında farklılığın olması işte bu basınç ve sıcaklık ile, oluşum süreçleri arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Petrol, bu oluşum nedeniyle «fosil enerji», «fosil yakıt» olarak da adlandırılır ve oluşum sürecinin bu denli uzun olmasından dolayı da kesinlikle «yenilenebilir enerji» değildir.
Başlangıçta petrolün birincil kullanımı, bir kez damıtıldıktan ve gazyağı haline getirildiğinde, bir aydınlatma yakıtı olmasıydı.
Kısa bir süre sonra Ford'un, otomobil  sektörünü tetiklemesi, içten yanmalı motorlarla neler yapılabileceğine dair yelpazenin genişlemesiyle benzine olan talep hızla artmaya başladı.
Bu gün gelinen noktada petrol, dünya çapında altın ve elmas gibi işlem gören değerli bir maden olarak görülmektedir.
Çoğu insan petrolün çoğunlukla içten yanmalı motorları çalıştırmak için benzin veya benzin benzerleri şeklinde kullanıldığına inanır. 
Ancak bu kullanım alanından başka, en atık haliyle bile asfalt ve su itici izolasyon malzemesi olarak kullanımı da fazladır.

Petrol ayrıca birçok plastik ve sentetiklerin kimyasal makyajının önemli bir parçasıdır. Petrolün birçok insan için mümkün olan en şaşırtıcı kullanımı, bira gibi gıda maddelerinde ve aspirin gibi ilaçlarda da ortaya çıkmasıdır.

Dünyada sınırlı bir petrol rezervi olduğu nihayetinde tükeneceği gerçektir. Her ne kadar yerine ucuz, yenilenebilir yakıt seçenekleri oluşturulup, geliştirilmeye devam edilse de, sonunda insanlığın ciddi bir sorunla karşı karşıya olacağı aşikardır.
Petrolün temel tanımı sadece ham petrolü içerir, fakat terimin yaygın kullanımı genellikle belirli bir karışımda bulunan tüm sıvı, gaz ve katı hidrokarbonları içermesi şeklindedir.
Temel dayanak hidrokarbonlar üzerinedir ve  tüm hidrokarbonlar, hidrojen ve karbon atomları içermeleri nedeniyle aynıdır. Farklılıklar; sahip oldukları karbon sayıları, doygunluk seviyeleri, aromatik olmaları gibi detaylardan kaynaklanmaktadır. 

Temel Prosesler

Petrol Sistemi Temel Prosesleri

1. Jenerasyon :

Kaynak kayaçların, organik maddelerin hidrokarbonlara dönüşmesi için yeterli olan sıcaklık ve basınç rejimine kadar gömülmesi süreci. Kendi bünyesinde alt fazlar içerir.

Diyajenez (yaratılış) fazı yeryüzüne yakın derinliklerde, yaklaşık olarak normal

sıcaklıklar ve basınçlarda gerçekleşir. Bu fazda, organik maddeler bakteriler yar-
dımıyla olan biyojenik parçalanmaya ve biyojenik olmayan reaksiyonlara uğrar;

organik maddelerden metan, karbon dioksit ve su çıkarak geriye “kerojen” denilen karmaşık bir hidrokarbon yapı kalır. Proseste sıcaklık önemli bir rol oynar; gömülme arttıkça yükselen sıcaklıklar bakterilerin ölmelerine neden olduklarından biyojenik reaksiyonlardaki etkilerini azaltır, buna karşın yüksek sıcaklıklarda organik reaksiyonlar hızlanacağından petrol oluşumu artar.

Katajenez fazı oluşan kerojenin daha derinlere (1000-6000 m) gömülmesiyle artan sıcaklık (60-177 °C) ve basınç ortamında organik kerojenlerin hidrokarbonlara dönüştüğü ‘parçalanma’ proseslerini içerir. Sıcaklık arttıkça (ki bu zamanın ve derinliğin artmasıyla orantılıdır) atomlar arasındaki bağların kopması da fazlalaşır.

Diyajenez ve katajenez fazlarının açıklamalarından anlaşıldığı gibi, petrol ve gaz kaynak kayaçtaki kerojenden peşpeşe kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşmaktadır. Reaksiyonlar kimyasal reaksiyonlar kinetiğince yönlendirilir, dolayısıyla bu transformasyon, doğrudan sıcaklık ve zamana bağlıdır. Basınç, gerekli sıcaklığa erişebilmek için zorunludur, ancak petrolün oluşumundan ziyade, bir yerden başka bir yere göç etmesinde etkilidir.

Metajenez fazı yüksek sıcaklıklar ve basınçlarda meydana gelen bir başkalaşım (metamorfizm) aşamasıdır. Metamorfizm, katı haldeki bir kayaçtaki mineralojik, kimyasal ve kristalografik değişiklikler olarak tanımlanabilir; örneğin, erimeksizin kayacın yeni koşullara (basınç, sıcaklık, akışkanların girmesi) göre değişmesi.

2. Migrasyon / Göç :
Olgunlaşmayla (maturasyon) oluşan petrol ve gaz yer yüzeyine doğru göç etmeye başlar. Göçün iki önemli nedeni, basınç ve yoğunluktur. Maturasyon bölgesinin basıncı yüksektir, yukarı doğru çıkıldıkça basınç azaldığından, engellerle karşılaşmaması halinde hidrokarbonlar daha düşük basınçlı katmanlara doğru akarlar; petrol ve doğal gazın yoğunluğu, kayaçlar ve suyla kıyaslandığında daha düşük olduğundan göçü kolaylaştırır.
Hidrokarbonlar gözenekli ve geçirimli kaynak kayaçtan (ana kayaç) rezervuar
kayaca (hazne kayaç) göç ederler; buna ‘birincil göç’ denir. Hazne kayaca gelen

petrol burada da göçe devam eder; ‘ikincil göç’ denilen bu evrede hidrokarbonların rezervuar kayaç içindeki gözenekler ve kırıklar arasından hareketliliği başlar ve akışkanlar yoğunluk farklılıkları nedeniyle tabakalaşırlar.

İkincil göç çeşitli fiziksel ve kimyasal parametrelere göre değişik şekillerde yönlenebilir. Fiziksel parametreler arasında basınç farklılığına bağlı yüzdürme kuvveti, rezervuarın petrofiziksel özellikleri, ve geçirgenliği sayılabilir. Ayrıca taşıyıcı tabakanın eğimi, sürekliliği, fay ve çatlaklar göçü etkileyen başlıca faktörlerdir. Kimyasal parametreler petrolün yapısal değişime uğramasına neden olur; bileşimi, taşıyıcı tabakaya ulaştığı halden sapar, örneğin daha ağır veya daha hafif bileşenlerce zenginleşerek göç yolunu değiştirir.

Hidrokarbonların göç türleri kısaca aşağıdaki şekilde tanımlanabilir.
Yatay Göç (Lateral Migrasyon): Yatay göç devamlı ve geçirgen seviyelerde

taşıyıcı kaya ile örtü kaya dokanağı boyunca meydana gelir ve 10 ile 100 km arasında bir mesafede gerçekleşir.

Düşey Göç: Gözenek içerisindeki hidrokarbon basıncı kendisini gözenek içerisinde tutmak isteyen basınç ve örtü tabaka içerisinde oluşan basınçtan daha fazla olduğu zaman düşey göç görülür.
Aşağı Doğru Göç: Özellikle transgresif istiflerde görülen bu göçte alttaki daha iyi
nitelikli rezervuar kayalar ve stratigrafik kapanlar doldurulur.
Yukarı Doğru Göç: Örtü içerisindeki çatlak ve boşluklardan petrolün yukarı doğru
göçmesidir.

Petrol Sızıntısı: Sızıntı eğer kuyuda görülüyorsa bu orada göç olduğunu ve geçmekte olan bir petrolü ifade eder. Sızıntı yüzeyde görülüyorsa o bölgede

kapanlanma koşullarının iyi olmadığını belirtir.

Kapanda Göç: Kapana yeni petrol gelmesi ikinci bir göçe neden olur. Petrol kapanlarının deformasyona uğraması yeni bir göçe neden olur. Yükselme ve aşınma sonucunda tabaka basıncı azalırsa gaz şapkası hacmi artar ve sonuçta petrol kaçabilir.

3. Akümülasyon / Birikme :

Hidrokarbonların birikmesi için üç elementin biraraya gelmesi gerekir; bunlar, rezervuar kayaç (porozitesi ve geçirgenliği yüksek, genellikle kumta-
şı, kireç taşı ve mermer gibi), üst, alt ve yanal sızıntıları önleyen seal kayaç

(porozitesi ve geçirgenliği düşük, genellikle shale tabakaları, kireç taşı, gibs, tuz gibi) ve overburden kayaçtır.

4. Kapanlanma :

Geçirgen rezervuar kayaçları (karbonatlar, kumtaşları), hidrokarbonların göçmesine engel olan geçirgenlikleri az kayaçlarla (örtü kayaçları) sarıldığı zaman kapanlar meydana gelir. Tipik örtü (seal, cap) kayaçlar sıkı dokulu şeyller, evaporitler, betonlaşmış sert kumtaşları ve karbonat kayaçlarıdır.
Kapanlar stratigrafik ve yapısal oluşumlardır. Yeryüzü ani veya kademe kademe jeolojik hareketler yaratır; depremler, volkanik patlamalar, rüzgar ve suyun neden olduğu erozyonlar gibi. Bu hareketler sonucu bazı yapısal oluşumlar doğar. Örneğin, yukarı doğru itilen kayaçlar dome şeklini alır veya kemer gibi kıvrılır; buna antiklinal oluşum (kapan) denir. Bunlar çoğu kez hidrokarbonları yakalayıcı oluşumlardır ve bir kaynak kayaç yakınında yer alması halinde o alanda petrol ve gaz bulma olasılığı yükselir.
Kapanlar petrolün göçerek son olarak yerleştiği ve hareket edemeyecek şekilde

sıkıştığı yerlerdir. En antiklinaldir. Kapalı bir sistem petrol biriktirir. Alt kısmı kon-
kav bir örtü kolayca bariyer oluşturur ve petrolün akıntı yönünde daha ileri gitme-
sini önler. Böylece sistemin en üst kısmında petrol birikerek bir havuz meydana getirir. Kapanın alt kısmı genellikle düzlemseldir ve petrol-su dokanağı ile sınırlanır. Çökeltiler içindeki hidrokarbonların büyük bir kısmı uygun bir kapan bulamazlar ve su içeren oluşumlar boyunca hareket ederek yüzeye doğru akarlar.

Tarihsel Süreç

 

Tarihsel Süreç ve Zaman Çizelgesi

image.png

1656 : John Tredescant, Uzak Doğu Palaquium ree kabuğundan güta perkayı tanıttı. Bu, benzersiz özelliklere sahip olduğu kanıtlanan ürünleri yumuşatmak ve yumuşatmak için ısı ile kalıplanabilen sert bir malzeme üretti.

1730 : Charles Marie de la Condamine, Amazon havzasında kauçuk şişe üretimine başladı. 

1830 : Thomas Hancock, kauçuğun kalıplanmasını ve birçok kullanım alanını hususunda araştırmalara başladı.

1838 : Charles Goodyear (ABD), kauçuğun sülfür ile vulkanizasyonunu ortaya çıkardı ve formülasyon değişkenlerinin kalıplarda geniş bir esneklik aralığı sağlamasını sağladı.

1839 : Alman eczacı Eduard Simon polistireni (PS) keşfetti.

1843 : Dr William Montgomerie GP'yi (Gutta Percha , Uzakdoğu'da yetişen bazı ağaçların özlerinden elde edilen doğal bir kauçuk ) Kraliyet Sanat Cemiyeti'ne tanıttı. Mükemmel elektrik ve kimyasal direnç gösteren malzemelerin temelini oluştururdu, taklit ahşap pervazlar sanatsal ögelerin, golf toplarının yapımında kullanılmaya başlandı. Hancock, tekneler, yaylar, hortumlar ve bantlar gibi ürünlerle Birleşik Krallık kauçuk endüstrisini kurarak vulkanizasyonu (sert kauçuk veya ebonitleşme süreci) rafine etti ve patentini aldı.

1844 : Thomas Hancock , İngiltere'de kauçuğun "vulkanizasyon"unun patentini aldı.

1845 : Gutta Percha Co. (C. Hancock, H. Bewley) şirketi Londra'da kuruldu ve çubuklar ve borular için bir ekstrüzyon işlemi geliştirdi.

1846 : Denizaltı telgraf bağlantılarında kullanılan bakır kablolara GP ve kauçuk izolasyonu uygulamak için ilk ekstrüderi tasarladı. GP'den kayış üretimi yapılmaya başlandı. Charles Macintosh, Alexander Parkes'ın organik boyalar kullanarak parlak renkli kumaşların üretimine izin veren "soğuk kürleme" vulkanizasyon sürecini satın aldı. Alexander Parkes, termoplastik bir temel malzeme olarak nitroselüloz üzerinde ayrıntılı çalışmalara başladı. Parkesina adlı geliştirdiği ürünle fildişi ve boynuza benzer muhtelif hamur kalıplar yapmaya başladı.

1849 : İlk geçici diş dolgu bileşiği GP kullandı.

1851 : Nelson Goodyear (ABD), pil kutuları, pompalar, telefonlar, diş plakaları ve dolma kalemler gibi zorlu uygulamalar için patentli ebonit birincil ısıyla sertleşen malzemeyi buldu.

1850 : Odun unu ile karıştırılan Shellac, ABD'de (S.Peck, J. Critchlow) patentlendi ve kasalar, resim çerçeveleri vb. kaplamalarda kullanılmaya başlandı.

1855 : Bois durci, ısı ve basınç altında dayanıklı ince çoğaltma yeteneğine sahip odun unu ile albümin  Francois Lepage tarafından patentlendi.

Shellac bileşiklerine dayanan 1880 Fonograf kayıtları (Berliner) tanıtıldı ve 1950'lerde PVC kullanılana kadar uygulamaları devam etti.

Şellak : Özellikle draje diye adlandırılan çikolata kaplı fındık, üzüm, badem, fıstık gibi ürünlerde, sakız, bonbon şeker gibi ürünlerde, elma ve mandalina gibi meyvelerin daha parlak gözükmesinde ku ve çeşitli ilaçlarda kullanılan, Güney Asya'da görülen Palas ağaçlarında beslenen Coccus Lacca isimli böceğin lak salgı maddesidir. Koruyucu bir örtü içinde bulunan bu sertleşmiş zamklı madde biriktirilir, ezilir, yıkanır ve kurutulur. Gıda ve ilaç endüstrisinde parlatıcı olarak E904 koduyla yaygın olarak kullanılır.

1856 : Alexander Parkes selüloid bileşikler sınıfı ve plastik patentini aldı.

Plastik : Kelimenin kendisi, "şekillendirilebilen veya kalıplanabilen" anlamına gelen Yunanca plastikos'tan türetilmiştir ve plastiğin, filmler, lifler, plakalar, tüpler gibi çeşitli şekillere dökülmesini, preslenmesini veya kalıptan çekilmesini sağlayan, şekillendirilebilirliklerini ifade eder.

Plastik; petrolün işlenmesiyle elde edilen, eriyik halde iken şekillendirildikten sonra sertleşebilen organik bir maddedir. 

1861: Francis Shaw, kauçuk üretimi için ilk vidalı ekstrüderi piyasaya sürdü.

1862 : Parkesine İngiltere'de tanıtıldı. Gazyağı üretimi için atmosferik distilasyon ile nafta yan ürün olarak üretilmeye başlandı.

1868 : John Wesley Hyatt (ABD) patentli Selüloit (kafurla modifiye edilmiş selüloz nitrat) bilardo topları, gözlük çerçeveleri, fotoğraf filmi vb. kolayca kalıplanabilir bir malzeme geliştirdi.

1869 : John Wesley Hyatt , selüloit üretimini basitleştirecek ve endüstriyel üretimi mümkün kılacak bir yöntem keşfetti.

1870 : Ham petrolü fraksiyonlama içi yan ürün asfaltın elde dildiği  vakum distilasyonu uygulanmaya başladı. 

İlk sentetik plastik kullanımı : Bilardo topunun tarihçesi, dünyanın ilk yapay polimeri olarak bilinen selüloidin tarihçesiyle yakından ilişkilidir. Selüloidin kökeni, Amerikan İç Savaşı (1861-1864) sırasında kuzey eyaletlerinin güney eyaletlerine uyguladığı ekonomik ambargoda yatar.

Genç mucit John Wesley Hyatt, selüloz nitrat üzerine fildişi bilardo toplarına alternatif madde araştırmaya koyuldu. Ancak bir kaza sonucu kolloidon maddesini, hazırladığı karışıma yanlışlıkla damlattı ve karışımın sertleştiğini gördü. Karışıma kafuru (camphor) ekleyerek çözümü bulması için yedi yıl daha geçecekti. 12 Temmuz 1870 günü alınan patentle selüloid doğmuş oldu ve daha sonra gelecek plastiklerin önü açıldı. (Bir süre bilardo topu üretiminde kullanılan selüloid, topların birbirine çarpmasına fazla dirençli olmadığı için, 20. yüzyılda bakalit (Bakelite) gibi maddelerle değiştirildi. Bilardo topları bugün çoğunlukla fenolik reçineden üretiliyor ve bu malzeme fildişine çok benzer davranış gösterirken daha zor kirleniyor, mükemmel bir küre şeklini alabiliyor ve daha uzun süre kullanılıyor.)

(Ülkemizde ilk plastikler ise 1950’lerde el presleri ile üretilen ve hayvan süslemek için kullanılan boncuklardır.)

1872 : Eugen Baumann tarafından tesadüfen PVC sentezlendi.

1878 : JW Hyatt, enjeksiyon kalıplama termoplastikleri için ABD Patent aldı.

1880 : Selüloz nitrat  BXL tarafından seri üretilmeye başlandı.

1889 : Eastman Kodak, selüloit film için patent başvurusunda bulundu.

1890 : Wilhelm Krische ve Adolph Spitteler tarafından bir plastik çeşidi olan kazein, Auguste Trillat  formaldehite batırarak kazeini çözünmez hale getirmeyi buldu.

1892 : Cross, Bevan ve Beadle patentli selüloz asetat, lifler ve iplikler için kimyasal olarak işlenmiş ağaç hamurundan rejenere edildi.

1894 : Shellac fonograf kayıtları geliştirildi ve yakında bir endüstri standardı haline geldi.

1897 : Adolph Spitteler (Bavyera) tarafından patentli sütten elde edilen kazein plastikleri bulundu. Bu önemli malzeme Erinoid (1909) tarafından bir dizi pastel ve renkli ürün için geliştirilmeya başlandı.

1898 : Polietilen Hansvon Pechmann  diazometan araştırılırken polietileni (PE) sentezlendi.

1899 : Arthur Smith, elektrik yalıtımı için ebonitin yerine fenol-formaldehit reçinelerinin patentini aldı.

1900 : J. Kondakov (Almanya), metil kauçuk poli (dimetilbütadien) sentezledi.

1904 : Yanmaz Selüloit Sendikası (daha sonra Damask Lake Co. Ltd. - Sir James Swinburne oldu) metal için fenol-formaldehit vernikleri geliştirdi.

1905 : J. Edwin Brandenberger (ABD), kumaşlar ve ambalajlar için ince filmlerde kullanılan selofanı icat etti ve uzun yıllar önemli uygulamalar sağladı.

1907 : İlk tam sentetik termoset olan bakalit , Leo Baekeland tarafından fenol ve formaldehit kullanılarak rapor edildi.

1908 : Leo Baekeland (ABD) fenol-formaldehit reçineleri (p / f) oluşturdu ve 100'ün üzerinde patent üretti.

1909 : Leo Baekeland, ahşap, fildişi, ebonit vb. Yerine kullanılan ilk büyük termoset malzeme olan Bakalit'i patentledi.

1910 : Formica elektrik yalıtım laminatı, p / f reçine emdirilmiş kağıt katları kullanılarak H. Faber ve D O'Conor (ABD) tarafından üretildi. SV Lebedev (SSCB), poli1-3bütadien 'den kauçuk üretti.

1912 : Jacques E. Brandenberger , 10 yılı aşkın bir araştırmanın ardından selofan üretmek için bir yöntem geliştirir ve bir patent aldı. Ostromislensky (Russ.), Kararsız PVC polimer (değiştirilmediğinde kararsız) vermek için vinil klorürün polimerizasyonunun patentini aldı.

1913 : Klatte polivinil asetat üretti. Benzin veriminin arttırılması için termal kraking uygulanmaya başladı.

1915 : Sentetik metil kauçuk üretimi Leverkusen'de başladı.

1916 : Kükürt üretimi ve üretim sürecinin daha kokusuz olması için sweetening prosesi hayata girdi.

1918 : Hans Johns, üre formaldehit reçinelerinin patentini aldı.

1920 : Peter Schidrowitz, "daldırılmış kauçuk ürünler" endüstrisine yol açan prevulkanize lateksi hazırladı.

1922 : Herman Staudinger (Almanya), polimerler ve sentezlenmiş kauçuk için uzun zincirli moleküler yapılar önerdi.

1924 : Edmund Rossiter, tiyoüre-formaldehit reçinelerinden su beyazı şeffaf kalıplar geliştirdi

1926 : İlk gerçekten başarılı ticari plastik enjeksiyon makinesi  Eckert ve Ziegler (Alman Patenti 495362) tarafından üretildi.

1927 : Waldo Semon ve BF Goodrich Company PVC'yi çeşitli katkı maddeleriyle harmanlayarak plastikleştirme yöntemi geliştirdi. Otto Rohm (Almanya) poli (metil metakrilat) şeffaf plastik geliştirdi.

1928 : Wallace Carothers, büyük Du Pont ekibini 'tasarlanmış' makromoleküllere yönlendirdi.  Tiyoüre-formaldehit reçineleri, Beetle reçineleri olarak pazarlanmaya başladı.

1930 : DuPont tarafından ilk kez neopren, BASF tarafından polistiren (PS) üretildi. E. Tschunker, nitril kauçukları (BUNA) geliştirdi. Oktan sayısını yükselten termal reforming prosesi uygulanmaya başlandı.

1931 : W. Carothers ve diğerleri (Du Pont ) polikloropren kauçuğu (Neopren) üretti. Neopren kauçuk piyasaya sürüldü.  Heidrich (Almanya), özellikle termoplastik işleme için ilk vidalı ekstrüderi üretti.

1932 : RCA Victor , plaklar için vinil bazlı Victrolac bileşiğini tanıttı. J. Crawford, R. Hill, ICI, PMMA - Perspex'in tanıtımını yaptı. petrolden kükürtü uzaklaştırmak için hidrojenasyon, benzin baz stoklarını artırmak için koklaştırma prosesleri uygulanmaya başladı.

1933 : Eric Fawcett ve Reginald Gibson tarafından Imperial Chemical Industries'de (ICI) keşfedilen ilk endüstriyel olarak pratik polietilen sentezi yapıldı. Henkel, melamin formaldehit reçineleri için patentli melamin üretimne başladı. Ciba, Amerikan Cyanamid tarafından kalıplama tozları (Melaware) ve MF yüzeyli laminatlar (Formika) için temel olarak geliştirilmelerde bulundu. W. Semon stabil PVC polimer (Goodrich) üretti. R. Whiley (Dow) poliviniliden klorürü (Saran) keşfetti. Yan ürün olarak aromatiklerin de elde edildiği solvent ekstraksiyon prosesi uygulanmaya başladı.

1934 : Naylon fiber (Nylon 66; Hill) piyasaya sürüldü.

1935 : Naylon, DuPont tarafından icat edildi ve patentlendi.  Rafinasyon sürecinde akma noktasını düzenleyen solvent devaksing prosesi uygulanmaya başladı. Benzin verimini ve oktan değerini arttırma için kat polimerizasyonu  prosesi uygulanmaya başladı. 

Naylon : 1935'te Wallace Carothers tarafından DuPont'ta sentetik bir ipek olarak icat edilen naylon aslında bir markadır, ve poliamid polimerdir. Savaş sırasında paraşütler, halatlar, vücut zırhları, kask astarları ve daha fazlası için kullanıldı. Pleksiglas, uçak pencereleri için cama bir alternatif sağladı. Time dergisinde yayınlanan bir makale, savaş nedeniyle "plastiklerin yeni kullanımlara dönüştüğünü ve plastiklerin uyarlanabilirliğinin bir kez daha kanıtlandığını" belirtti.  İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD'de plastik üretimi% 300 arttı.

1936 : O. Bayer (Almanya) aynı yıl RM Thomas (ABD) tarafından piyasaya sürülen üretan kauçukları geliştirdi.

1937 : Roy Plunkett  tarafından DuPont'ta politetrafloroetilen (teflon)  keşfedildi. BASF ve Dow Chemical çalışmalarının ardından ilk enjeksiyonla kalıplanmış polistiren ürünleri üretmeye başladı. Hans Kellerer (Avusturya), sürekli çalışabilen tam otomatik bir plastik enjeksiyon makinesi piyasaya sürdü. R. Colombo ve C. Pasquetti (İtalya) ilk ikiz vidalı ekstrüzyon makinelerini üretti. Daha yüksek oktanlı benzin için, yüksek oktanlı uçak benzininin de yan ürün olarak elde edildiği katalitik kraking prosesi uygulanmaya başladı.

1938 : R. Plunkett (Du Pont) PTFE'yi keşfetti. Naylon diş fırçaları dünyaca kullanılmaya başlandı. Nylon 6 elyaf (Schlack, IG Farben) ticari Perlon olarak üretildi.

1939 : Waldo Semon (Goodrich), II.Dünya Savaşı'na büyük katkılar sağlayan uygun polibütadien ve stiren-bütadien kauçukları geliştirdi. Bayer, IG Farben poliüretan sistemlerini tanıttı. Castan, Ciba'da (İsviçre) temel epoksi reçineleri üretti. Distilat ve katran yan ürünleri elde edilen viskoziteyi düşürme prosesi visbreaking metodu uygulanmaya başladı.

1940 : Naylon çoraplar insan hayatında kullanılımaya başlandı. Du Pont, erken bir mühendislik ürünü olan Poliakrilonitril (PAN) polimerini piyasaya sürdü. JR Whitfield ve JT Dickson tarafından Calico Printers Association'da sentezlenen polietilen-tereftalat PET bulundu. Alkilasyon ham maddeleri ve naftanın elde edildiği izomerizasyon prosesi hayata girdi.

1941 : Polietilen tereftalat (PET), Britanya'daki Calico Printers 'Association'da keşfedildi.

1942 : Benzin verimliliğini ve oktan değerini yükseltecek başka bir proses olan fluid katalitik kraking uygulanmaya başladı.

1943 : Silikon polimerleri, Frederick Kipping'in organo-silikon bileşikleri üzerinde yaptığı çok daha önceki çalışmaların ardından Dow Corning Corporation tarafından tanıtıldı.

Birçok kauçuk ve elastomer varyantı daha sonra kontrollü moleküler (blok) yapıları kullanılarak geliştirildi.

1945 : Ciba, Schlack (Almanya) tarafından bisfenol A / glisidil eterler kullanılarak ön imleç çalışmasının ardından epoksi reçineleri üretti.

1946 : Fiber takviyeli plastikler için soğuk sertleştirilmiş stirenli polyesterler piyasaya sürüldü.

1947 : Formika melamin kaplı dekoratif p / f laminatlar İngiltere'de tanıtıldı.

1950 : DuPont , polyester üretimine başladı . Kraking ham maddesini arttırma ve asfalt üretimi için deasfalting prosesi geliştirildi.

1951 : Phillips'den J.Paul Hogan ve Robert L. Banks , propileni ilk kez polipropilen (PP) üretmek için polimerize etti.

1952 : Aromatiklerin de elde edildiği nafta dönüştürme prosesi katalitik reforming prosesi geliştirildi. 

1953 : ABD'de Hermann Schnell (Bayer) ve Daniel Fox (General Electric) tarafından, Polikarbonat  (PC) geliştirildi. Uçak pencereleri ve daha sonraları CD'ler, DVD'ler ve iPod'lar yapmak için kullanılacak olan polikarbonat reçine Lexan ( Avrupa ve asyada Merlon, Makrolon olarak da tanımlı) termoplastiklere patent verildi.  Karl Ziegler, E. Holzkamp ile organo-metalik katalizörler kullanarak yüksek moleküler ağırlıklı, düşük basınçlı polietilen üretti. Drs H. Schnell (Bayer) ve D. Fox (General Electric) bağımsız olarak polikarbonat öncü mühendislik polimeri üretti. İzotaktik polipropilen, Guilo Natta, Montecatini tarafından Ziegler tipi katalizörler kullanılarak keşfedildi. ICI, zorlu ev ve mühendislik uygulamaları için yüksek hacimlerde kullanılan 'propathene' üretti.

1954 : Giulio Natta tarafından Polipropilen (PP), Dow Chemical tarafından polistiren (PS) icat edildi. Ekstrüde polistiren köpük ("mavi tahta" olarak da bilinir ve Strafor olarak ticari marka olarak tanımlıdır) piyasaya sürüldü. Halk arasında "strafor" olarak bilinen bir varyasyon, genişletilmiş polistiren köpük daha sonra tek kullanımlık bardaklar ve fast food ambalajları için kullanılmaya başlandı. Yan ürün olarak sülfürün çıktığı, kükürt uzaklaştırma prosesi hidrosülfürizasyon geliştirildi.

1955 : Du Pont,  Elvax serisinin patentini aldı. 

1956 : Disülfür üretimi ve merkaptanları uzaklaştırma için inhibitör sweetening prosesi geliştirildi.

1957 : İtalyan Montecatini firması Polipropilen üretimine başladı. Yüksek oktanlı moleküller rafinasyon için katalitik izomerizasyon prosesi geliştirildi.

1959 : Du Pont, 1947'den beri Robert McDonald yönetimindeki çalışmaya dayanan Delrin - poliformaldehit polimerini piyasaya sürdü. Bu, değerli bir hafif mühendislik polimeri olduğunu kanıtladı.

1960 : Du Pont, Elvax serisi ile EVA 'yı (etilen-vinil asetat kopolimeri) piyasaya sürdü. Rafinasyon kalitesini artırma, kükürt salınımını azaltma ve alkilasyon ham madde üretimi için hidrokraking proses süreci geliştirildi.

1961 : Yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE) şişeler piyasaya sürüldü ve çoğu uygulamada cam şişelerin yerini aldı.

1962 : Du Pont, kompozit yapılar için  yüksek izolasyon reçineleri, yangına dayanıklılık ve mekanik özelliklere sahip  poliimid filmleri (Kapton), vernikleri ve daha sonra köpükleri piyasaya sürdü.

1964 : Polifenilen oksit (PPO) polimerleri General Electric (ABD) tarafından patentlendi.

1965 : Stephanie Kwolek (DuPont) tarafından Kevlar (Aramidlerle ilgili, ısıya dayanıklı ve güçlü bir sentetik elyaf )geliştirildi. Union Carbide, 3M ve ICI polisülfon termoplastik mühendislik polimeri üretti.

1966 : ICI tarafından  polieter, keton dirençli kimya ve mühendislik polimeri PEEK üretilmeye başladı.

1967 : General Electric yüksek performanslı mühendislik termoplastikleri olarak PPO Norly serisi piyasaya sürüldü.

1974 : Rafinasyon sürecinde akma noktasını düzenleme için katalitik devaksing prosesi geliştirildi.

1975 : Rafinasyonda benzin verimini arttırmak için kalıntı hidrokraking prosesi geliştirildi.

1977 : Amerikan marketlerinde, kasa tezgahlarında plastik poşetlerin tanıtımına başlandı ve sonunda kahverengi kağıt poşetlerin yerini aldı.

1978 : PET polimerleri ve PBT - polibutil-tereftalat gibi diğer türlere dayalı olarak yönlendirilmiş üflemeli kalıplanmış içecek kapları piyasaya sürüldü.

1980 : Polyester, selüloz asetatın yerini almaya başladı.

1988 : Avustralya'da polimer banknotlar (para) kullanılmaya başladı.

2002 : Plastik atıkların kontrolü için reel adımlar atılmaya başlandı. İrlanda'da plastik kasa poşetlerine vergi getirdi. Tüketicilerin tahmin yüzde 90'ı bir yıl içinde, plastik poşetlerden yeniden kullanılabilir çantalara geçti. 

2009 : Çin ülke çapında plastik poşetlere yasak uygulaması başlatarak günde yaklaşık 3 milyar plastik poşet kullanımının önüne geçti.

2009 : Columbia Bölgesi, yiyecek veya alkol satan işletmelerden gelen taşıma çantaları için 5 sentlik bir ücret alma uygulamasına geçti.

2011: Hawaii market kasalarında biyolojik olarak parçalanamayan poşetlerin dağıtımı yasaklandı.

2012 : San Francisco, plastik poşetleri yasaklayan ilk Amerikan şehri oldu.

2014 : California, süpermarketler, Tekel bayileri ve eczanelerde tek kullanımlık plastik poşetlere eyalet çapında yasağı getiren ilk eyalet oldu.

2017 : Amerika'da bazı eyaletlerde okullarda ve okul bölgelerinde, kafeteryalarda strafor ürünlerini aşamalı olarak kaldırılması konusunda kararlar alındı.

2019 : Türkiye'de market kasalarında poşetler vergilendirilmeye başlandı.

bottom of page